Geçen cuma Türkiye'ye ait olan jet Suriye hava sahasına girdiği için düşürüldü. Bizim jetimizin orada ne işi vardı? Suriye gibi kaosun içinde olan bir ülkede ne geziyordu o jet? Jet nasıl düşürüldü? Bu ve buna benzer sorular kafamıza aklımıza geldi bir an, henüz bu soruların cevabını bilmiyoruz. Bu soruları soruyoruz çünkü 1. Dünya savaşının hangi sudan sebeplerle çıktığını biz değil tarih yazıyor, gene Osmanlı Devletinin niçin savaşa girdiği de aynı sudan sebepten ötürü olduğu için bu sorular daha bir anlamlı oluyor.
Yazılıp çizilenlere bakıyorum, savaş çığırtkanlığı yapan insanları görünce midem bulanıyor. Bir şeylere ortam hazırlamak için o jetin düşürüldüğünü tarihin yazmayacağını kimse garanti edemez. Türkiye politik olarak yalnızlaştırılmıştır. Henüz kendi ülkesinde "düşük yoğunluklu" bir savaş sürerken, neredeyse her gün bir şehit haberi gelirken, Türkiye'nin Suriye ile savaşa girmesi demek her açıdan bir felaket olur.
Savaş gencecik insanların ölmesi demektir. Silah demektir, kan demektir. Güzel olana ait olan ne varsa hepsinin bir çırpıda silinip atılması, gözyaşının akması silahların konuşması demektir. Adına siyaset denilen uğraş savaşın çıkmaması için vardır. Türkiye tüm politik hamlelerini ortaya koymalıdır.
Evet Türkiye'nin gururu incinmiştir. Ama bu insanların ölmesi için bahane olamaz. Olmamalıdır.
Savaşa hayır! Silaha hayır!
----
Şair ceketli çocuk... Beni radyasyon değil, Türkiye'deki sistem kanser etti! diyenKazım Koyuncu yaşasaydı onunla beraber SAVAŞA HAYIR derdik şimdi... 25 Haziran 2005 günü yani tam 7 yıl önce vefat etti bu güzel insan... Şimdi savaş çığırtkanlığı yapan ağzı salyalı, yüreği pis ünlüleri gördükçe seni daha bir iyi anlıyoruz güzel insan. Unutulmadın!..
Yaşar Kemal'in "Sarı Sıcak" adını verdiği malum Adana sıcakları bir süredir hepimizi bunaltmış durumda. Öyle ki Adana'da insanlar yaylalara denize adeta göçüyor desek abartmış olmayız. Şehrin en işlek yerinde dün pazar olmasına rağmen hayat durmuş gibiydi... Güneşin etkisini göstermeye başladığı andan itibaren dışarıda gezmek neredeyse imkansız bir hal alıyor. Her yerde bir gölge arıyor gözlerimiz saklanacak zira...
Bunaltıcı sıcakların en büyük etkilerinden birini şüphesiz sokak hayvanları yaşıyor. Neredeyse gördüğüm çoğu köpek dili dışarıda yana yakıla su arıyor bu sıcaklarda. Onlar için de çağrımızı buradan tekrar yineleyelim: Evinizin dışarısına koyacağınız bir kap su bu sıcak havalarda sokak hayvanları için çölde vaha gibi...
Adana sıcağına biz Adanalılar her ne kadar biraz alışmış olsak da dışarıdan gelen misafirlerimiz için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Birçok insan da klima soğuğuna aşırı maruz kalmaktan dolayı sağlık sorunu yaşıyor. Velhasıl-ı kelam bu aşırı sıcak havalar neresinden bakarsanız bakın gerçekten berbat bir şey...
Bazen insan o hayali zihni sinir projesi keşke gerçekleşse demeden de edemiyor. Ne güzel olurdu değil mi? Gökyüzünde vantilatörlerle...
Aşağıda Demir adlı arkadaşımın fotoğrafı da sanırım her şeyi özetleyecek cinsten bir fotoğraf:
Anime'yi kısaca Japon çizgi filmleri olarak tanımlayabiliriz. Çizgi film deyince hemen aklınıza: "çocuk muyum ben ya anime izleyeceğim?" gibi bir düşünce gelmesin zira animeler 7'den 70'e her yaştan insan için yapılan ve Japonya'da insanları ekranlara kitleyen ilham verici filmlerdir. Burada sizlere epeydir "anime manyağı" biri olarak bir yazı dizisi hazırlayayım dedim.
Death Note: Gelmiş geçmiş en iyi anime diyebiliriz bunun için. İlk olarak anime izlemeye Death Note'den başlamak biraz çıtanızı yükselteceği için aslında tavsiye etmem. Death Note'den sonra anime izlemek sizi büyük bir beklenti içerisine sokacaktır. Animelerin şahı, şahane ötesi bir başyapıt. Büyük bir sanat eseri.
Naruto: Her ne kadar çok uzun olsa da çok hoş bir anime. Özellikle dövüş sahnelerinde metal müzik sevenler için anime'nin sesini kısıp ağır parçalar dinlemesi tavsiye olunur. Naruto izlerken asla sıkılmayacağınız, uzun olmasına rağmen gerilim'den asla taviz vermeyen bir anime.
Gantz: Herkesin sevebileceği türden bir anime değil. Sevenleri çok seviyor, sevmeyenleri de nefret ediyor desek yeridir. Ben sevdim, tavsiye ederim.
Elfen Lied: Özellikle dram sevenlerin kaçırmaması gereken bir anime. Bol bol hüzün, bol bol gözyaşı. Kısacık, çerez tadında ütopik bir anime.
One Piece: Naruto gibi çok uzun bir anime. Başlayacak olanlara çoook uzun olduğuna dikkat çekerim. Korsanlık animesi. Güzel, izlenilesi ve karakterleri çok sağlam olan bir anime.
Toplumun herkesten bir beklentisi vardır. Eğer erkekseniz, önce okuyup meslek sahibi olmanızı bekler toplum sizden, mezun olduğunuzda askere gitmenizi, askerden döndüğünüz zaman evlenmenizi, evlenince çocuk sahibi olmanızı, çocuk sahibi olunca çocuğunuzu okula göndermenizi, sonra emekli maaşınızı beklerken geberip gitmenizi....
Tüm beklentisi budur toplumun sizden. Toplum sizden asla büyük bir insan olmanızı beklemez. Adınızı tarihe yazdırmanızı, çok büyük başarılara imza atmanızı beklemediği gibi... Toplumun insan algısı budur. Onun için normal insan askere giden, etliye sütlüye karışmayan, evlenip çocuk sahibi olan ve en büyük arzusu emekli olmayı arzu eden bir insan tipidir. Şöyle bir bakın, büyük işlere imza atmış insanlara, bu toplumla iş yapmışlardır ama bu topluma aslında çok da benzemezler. Bir aykırı olan yanları vardır zira onların. Onlar kendilerinden beklenen kalıba sığmadıkları için onları başarmışlardır aslında.
Bu toplumda hepimizin bildiği gerçekler vardır. Hiçbir zaman o gerçekler yüksek sesle dillendirilmez. Bal gibi biliriz ama o gerçeği, içimizde yaşarız iliklerimize kadar. Misal bu ülkede hiçbir zaman zengin bir semtten şehit cenazesi kalkmaz, her daim orta sınıf ve düşük gelirli aileye mensup insanların çocukları ölür askerde. Onlar halktır çünkü onların çocukları ölünce iki üç taziye mesajı yayımlanır. Ateş düştüğü yeri yakar. Bu kadar.
İliklerimize kadar bataklığın içerisine batmışız haberimiz yok. Savaş çığırtkanlığımız içerisinde her gün boğuluyoruz, yaşamanın değil ölümün kutsallaştırıldığı bir ülkede yaşıyoruz. İnsanlar ölmesin deyince de bakıyorlar öylece sizin gözünüze...
Gazetelerinizin küçüçük köşelerinden geçtiğiniz insanlar neden öldü? Bu ülkede bir insanın hayatı ne kadar?
Blogu bir süredir futbol yazılarıyla donattığımın farkındayım. Benim için çok özel olan bir Demirspor şampiyonluğu yaşayınca böyle oldu biraz...
Bir süredir yazacaklarımı kafamda netleştirmek için kitaba devam etmiyordum. Bugünden itibaren daha büyük bir hırsla kitabı yazmaya devam edeceğim. Bu kitap öyle bir kitap olacak ki çıkınca: "Özellikle kitabın çıkmasını bekleyenlerin bana verdiği destek ile yazıldı bu kitap" diyeceğim her yerinde. Öyle ki buldukları ilk fırsatta bana kitapla alakalı sorular soran insanlar motivasyonumu her daim üst seviyede tutmamı sağlıyor. Bir kitle ilk günkü heyecanla bekliyor, farkındayım. Onların bu heyecanı beni de ateşliyor...
Yazdığım şeyleri saatlerce okuduğum oluyor bazen. Şimdiye kadar ilk defa bir projeye bu kadar önem veriyorum desem zaten abartmış olmam. Neredeyse yazdığım her şeyi o kadar çok beynimde yer ederek okumuşum, benimsemişim ki yazdıklarımın tümünü ezberimde bulunduruyorum.
Kitabı tamamen içgüdülerimle yazıyorum. Bazen yazdıklarımı acımasızca siliyorum. O an içimden nasıl geliyorsa öyle yazıyorum. Samimiyetimi vermeye çalışıyorum. İstiyorum ki bu kitabı okuyacak olan insan, gerçek samimi bir şeyler okuduğunun farkına varsın.
Bana: "Bu öyküyü kitaplaştırmayı düşünmez misin?" diye soran yayıneviyle de yazışmıyorum epeydir ayrıca. Dedim ya sadece içgüdülerimle yazıyorum ve birgün bu kitap bitecek, yayımlanacak. Gerçek okuyucular bu kitabı layık olduğu yere getirecekler, bundan da eminim.
Türkiye'de yüzlerce insan kaza ya da hastalık sonrası kan bulunamadığı için yaşamını kaybediyor. Ülkemiz için ciddi bir sorun olan bu sorunun çözülebilmesi için insanların kan vermesi gerekiyor. "Benim ihtiyacım olmaz" diye düşünme! Hangi kan grubuna ait olursan ol! Her an senin ya da bir yakınının birgün kana ihtiyacı olabilir.
Şu günlerde Adana'da Kızılay ve bir grup gönüllü insan tarafından organize edilen bir kampanya var. Şehrin dört bir yanına asılan pankart ve afişlerle "yaparsa adana yapar" sloganıyla insanlara kan verme bilinci aşılanmaya çalışıyor. 8 Haziran 2012 Cuma günü Türkiye'de bir rekor kırılmaya çalışılacak. Şehrimiz için önemli bir kampanya olan bu kampanya'da yer almak gurur verici bir olay olacak benim için...
Kan vermek insan sağlığına bilimsel olarak yapılan analizlerce ispatlanmış, empati duygusunun en yoğun şekilde yaşandığı bir uğraştır. Eğer sende;
- 50 kilonun üzerinde olmak - 1 yıl içerisinde aşı olmamış olmak - 1 yıl içerisinde piercing, dövme yaptırmamış olmak - hepatit b, bel soğukluğu vb hastalıklar taşımamak - kan aldırmadan 2 gün öncesine kadar aspirin, antibiyotik gibi ilaçlar almamış olmak - tok olmak, gibi şartları gerektiren olay
bu şartlara uyuyorsan. en önemlisi Ülkemizde insanlar kan bulunamadığı için ölmesin istiyorsan, seni de kan vermeye bekliyoruz.
2.lig Spor Toto liginde gruplar belli olduğunda Adana Demirspor'umuz güzel bir gruba düşmüştü. Herkesin ortak fikri Adana Demirspor'un grubun en büyük favorisi olduğu yönündeydi. Grubun diğer bir favorisi, bir önceki sezonun play off'larında yarı final karşılaşmasında bizi eleyen Bandırmaspor'du. Bu yıl olacak diyordu her yerde taraftar, herkes umut doluydu yeni sezonda...
Sezonun ilk karşılaşmasına lige Mardin'de 1-0 bir galibiyet alarak başladık. 2. Hafta'da oynayacağımız Bandırmaspor karşılaşması ile bu galibiyetimizi süslemek, grupta hak ettiğimiz üst sıralardaki yerimizi almak istiyorduk. 5 Ocak Stadyumunda tıklım tıklım oynanan tribünler önünde oynadığımız maçın sonucunda Bandırmaspor'a Ali Serin'in attığı gol ile 0-1 mağlup olduk.
Bu bizim için kötü bir serinin ilk ayağıydı. Deplasman'da Eyüpspor ile 1-1 beraber kalıp kendi evimizde ilk haftaların lider takımı Kızılcahamamspor ile de aynı şekilde bir skor ile berabere ayrılacaktık daha. Bir şeyler kötü gidiyordu, buna rağmen Demirspor taraftarı büyük bir sabırla takımını destekliyordu her zaman olduğu gibi. İnanmıştık binlerce insan...
Bu kötü başlangıcı Alanya'da muhteşem taraftarımızın deplasman çıkarmasının da etkisiyle 3-1 galibiyetle değiştirerek, daha sonra da devam edecek bir galibiyet serisi yakaladık. Alanya maçı ile başladığımız seriye, 1461 Trabzon, henüz mağlubiyeti olmayan Fethiye ve Şekerspor karşılaşmasıyla devam ettik.
Bir şeyler düzeliyordu. Taraftar umutluydu. Herkesin dilinde: "Bu takım bu sene Bank Asya'ya çıkacak" tezahüratı vardı. Gerçekten inanmıştık...
Bunca yıl gözden uzakta, Issızlarda karanlıklarda, Sevdamızı büyüttük biz şimşeğm, Şampiyonluk uzak olsada!
Hep hüzün,acı ve keder, Gün gelir Bu dertler biter, Yeter artık son Verelim şu hasrete, Şampiyonluk gelsin bu sene, bu sene...!
Denizli Belediyespor bizim bu 4 haftalık serimize son veren takım oldu. Bir hafta sonra kendi evimizde Sarıyer ile beraber kalıp dengesiz futbolumuza devam ettik.
Dengesizdi oynadığımız futbol; çünkü takımımızın her an ne yapabileceği hiç belli olmuyordu. Tam: "İstikrar yakaladık" dediğimiz anda bir olumsuzluk baş gösteriyor, bütün o olumlu havayı alıp götürüyordu. Türkiye kupası karşılaşmaları da başlamış, kendi evimizde Bank Asya'nın lideri konumundaki Elazığspor'u 2-0 yenmiştik.
Elazığspor karşılaşmasından sonra ligin alt takımlarından Çankırıspor'a mağlup olmamız üstüne yine Adıyamanspor ile berabere kalmamız bir şok etkisi yarattı herkeste. İnişli çıkışlı grafiğimiz taraftarı çeşitli duygular içerisinde bırakıyordu. Rahat bir şekilde izlediğimiz bir maç yok gibiydi...
Türkiye kupasında da bir başka Bank Asya takımı olan Erciyesi eledik. Rakibimiz Galatasaray'dı. Şimşekler grubu tarafından başlatılan otobüs kampanyasıyla "Tribünde Teslim Olmak Yok" sloganıyla tüm Türkiye'ye taraftarlık dersi verdik desek yeridir. Demirsporlu olmanın, takımı 4.golü yediğinde, takımını daha çok desteklemek olduğunu göstermiştik tüm Türkiye'ye...
İlk yarının son haftaları yaklaşırken Körfezspor ve Altınordu karşılaşmaları umudumuzu diri tutan maçlar oldu. Taraftarın muhteşem desteği katlanarak artmaya devam ediyordu her yerde.
İlk yarı tamamlandığında grubumuzun favorilerinden biri olarak gösterilen Bandırmaspor liderdi. 2.yarıya Mardinspor'un ligden çekilmesinden dolayı 3-0 hükmen yenmiş bir şekilde başladık. Bandırmaspor deplasmanı birçok insan için " Dana'nın kuyruğu kopacak" denilen bir maçtı zira Bandırmaspor yendiği takdirde puan farkını epey arttıracaktı. Demirspor gene yapacağını yaptı ve sağı solu belli olmayan, her an bir şeyleri başarabilecek potansiyeli olan bir takım olduğunu gösterdi. Evimize 1-0 skorla döndük mutlu bir şekilde.
Bandırmaspor galibiyeti Demirspor taraftarları arasında inanılmaz bir enerji patlamasına yol açtı. "Bu takım bu sene Bank Asya'ya çıkacak" tezahüratımızı daha yüksek bir sesle söylemeye başlamıştık. Şehrin her yanında Demirspor taraftarları bayrak asmaya çoktan başlamıştı bile.
Eyüpspor karşılaşmasında inanılmaz bir taraftar önünde oynadı takımımız. Tıklım tıklım tribünlerde şampiyonluk özlemi vardı herkeste. Tribünlerdeki 7'den 70'e tüm insanlar inandıkları mavi lacivert formalı çocukların kazanmasını istiyordu lakin öyle olmadı. 1-0 başladığımız maçı 1-3 yenilerek kapattık. Sonuç tam bir hüsrandı. Birçok Demirspor taraftarı için bu maç sinir patlaması oldu. Öyle ki Adana Demirspor'umuz yine tam yükselmeye başlamışken alınan bu mağlubiyet herkeste bir travma yarattı. Ne oluyordu öyle? Neden bir türlü istikrar kuramıyorduk? Herkesin sorduğu soru buydu. (bkz: http://yazardarthvenom.blogspot.com/2012/02/adana-demirspor-1-eyupspor-3.html)
Eyüpspor ile üzerimizde dolaşan kara bulutlar artmaya devam etti. Kızılcahamam beraberliğinden sonra kendi evimizde Ünyespor'a mağlup olduk. Kırklarelispor maçı ile biraz hava alsakta yine kendi evimizde Alanyaspor ile berabere kalmamız birçok taraftarımızı adeta çileden çıkardı. Herkes umut doluydu oysa, bizim ait olduğumuz lig asla burası değildi. Zapt edilmesi güç bir kazanma hırsı vardı herkesin gözlerinde. Onu elde edemeyince...İstenmeyen olaylar yaşandı 5 Ocak Stadyumunda.
Demirspor yönetim kurulu bu gelişmelerden sonra kongre kararı aldı. Taraftarlar artık bir şeylerin olumlu yönde değişmesini istiyordu.
Kongre döneminde son haftaların ivme kazananan takımı1461 Trabzon ile oynadık. Güzel diyebileceğimiz bir oyun ortaya koymamıza rağmen, bunu skora yansıtamadığımız için sahadan mağlup olarak ayrılan taraf biz olduk. Lig şekillenmeye başlamıştı artık...
Teknik direktörümüz Durmuş Ali Çolak ile de yollarımızı ayırmıştık.
10 yıl önce bizi Şampiyon yapan Ercan Albay takımımızın başındaydı artık. Herkesin dilinde:
Ercan Albay duy bu sesi! Bank Asya'ya çıkar bizi Bu taraftar, On senedir Şampiyonluk Görmedi ki...
bestesi vardı. İmparator dediğimiz Ercan Albay'ın müthiş teknik direktörlüğü sayesinde;
Fethiye ile kendi evimizde oynadığımız maç bir umudu tekrar diriltti. Her ne kadar Şekerspor karşılaşmasından yenik olarak ayrılmamız umudu biraz sallasa da Demirspor arzu ettiğimiz istikrara kavuşacaktı artık.
Tam 6 hafta boyunca, evet evet tam 6 hafta boyunca süren bir galibiyet serisi yakaladık. Şehir tekrar uyanmaya başlamıştı . Bayraklar çıkarılmış, artık Play off'lar için istikamet Denizliydi.
Yine 10 yıl önce Ercan Albay başımızda teknik direktörken olmuştuk en son şampiyon. Yer yine Denizliydi, yine başımızda Ercan Albay vardı, bu sefer olacak diyorduk, sanki olacaklar içimize doğmuş gibiydi:"Bu sefer şampiyon olacağız" diyorduk. Biz inanmıştık...
Grubu lider olarak tamamlayan 1461 Trabzon Bank Asya'ya yükselirken, haftalarca grup lideri olan Bandırmaspor'da bizimle beraber play off'lar için Denizli yolcusuydu...
İlk maçımızı grubun en büyük favorilerinden biri olan, Beyaz grubu 2.olarak tamamlayan Balıkesirspor ile oynadık. Yıllar geçse de asla unutulmayacak bir gol atan Raşit Sevindir ile öldük öldük dirildik diyebileceğimiz bir maç sonucu 1-0 yenerek yarı finallere çıktık.
Yarı finalde rakibimiz Ankara temsilcisi Bugsaşspor'du. Adana'dan kalkan onlarca otobüs ile Demirspor'a gönül vermiş binlerce insan hiçbir zaman bitmeyen bir destek ile çok iyi bir 12.adam olduğunu herkese gösterdi.
Bugsaşspor'u kalecimiz Şener'in insanüstü diyebileceğimiz bir çabası ile mağlup etmeyi başardık. Kalecimiz Şener normal süresi ve uzatmaları 0-0 biten maç sonrası penaltılarda yaptığı kurtarışları ve attığı penaltı golü ile finale adımızı yazdırdı.
Bir şehir kenetlenmişti artık...
Final'de rakibimiz lig boyunca 2 kere mağlup ettiğimiz Fethiyespor'du. Adana'dan kalkan 100'ün üzerinde otobüs ile Fethiyespor'u Denizli Atatürk stadında son dakikaları artan bir heyecanla 2-1 mağlup ederek adımızı Bank Asya'ya yazdırdık. Tüm Türkiye'ye Şimşekler Grubu yine bir taraftarlık dersi verdi. Şampiyon olmuştuk. Bir destanı beraber yazmıştık futbolcularla...
Velhasıl-ı kelam bir lig boyunca bir takımın görebileceği her şeyi gördiük. Hiç yenilmez denilebilecek takımlara yenildik, yenilir denilen takımları yendik. Teknik direktör değişiklikleri, yönetim değişiklikleri, kızgınlıklar, keder, hüzün, sevinç gözyaşları ve mutlu son...Her şey vardı bu sezon boyunca...Şimşekler Grubu hiçbir zaman vazgeçmedi, şampiyonluğün büyük bir mimarı oldu. Futbolcular da aslanlar gibi oynayarak kendilerine inanan taraftarların yüzünü güldürdü bu şampiyonluk sayesinde.
Bir film olsaydı bu yıl tüm bu yaşananlar, Emre Hasan Balcı'nın play off döneminde sosyal medya'da dediğigi gibi: Herkes bizden iyi oynayabilir ama kimse bizim kadar İNANAMAZ !
sözü bu filmin sloganı olurdu.
Bir sezon boyunca " Bu takım bu sene Bank Asya'ya çıkacak" dedik ve çıktık. İnanılmaz bir sezon sonucunda şampiyon olmanın sevinci var şimdi hepimizde. Maç dönüşü talihsiz bir kaza geçiren otobüste yaralanan ve şu saatlerde gözlerini açtığını öğrendiğimiz kardeşimiz Ziya iyileşince, şampiyonluğumuzu doyasıya daha bir güzel kutlayacağız.
Sonra o kupayı, onurun savaşçısı BEKİR ÇINAR'a götüreceğiz.