30 Mayıs 2013 Perşembe

#BenimAdana

 Teknoloji akıl almaz bir hızla ilerliyor. Türkiye'de birçok denge de değişiyor, ana akım medya artık eski gücünde değil. Bunu ben söylemiyorum, herkes için bilindik bir şey oldu bu, onun yerine yeni bir medyamız var artık. Bu medya twitter, instagram, bloglar, sözlükler. Anlayacağınız gibi sosyal medya... Durumu şöyle özetleyeyim: "Fenomen" bir twitter kullanıcısı Türkiye'de satan çoğu gazeteden daha büyük bir etkiye sahip.

 Medya değişirken hayatımızın her alanı değişiyor aslında. Alışkanlıklarımız, yeme içme kültürümüz, sosyo-kültürel yaşantımız. Elbette siyasette bu değişimden nasibini alıyor. 

 Bu değişimi son zamanlarda tam anlamıyla gördüğüne inandığım biri var, Adana'da yerel seçimlerde başkanlığa adaylığını koymuş durumda. A, B, C hangi partiden olursanız olun, hayata hangi pencereden bakarsanız bakın, yaptıklarıyla bu gece aslında herkesin gönlünü kazandı.

 Twitter'da #BenimAdanam diye bir etiket açtı, önce Adana gündeminde, daha sonra tüm Türkiye gündemine girdi etiket. İnsanlar sohbet etti, Adana'yı konuştu, birbirleriyle hatıralarını paylaştılar, Adana'ya dair ne varsa konuşuldu. Sahipsiz Adana denildi, anlatıldı...

 Yüksel Evsen yaptı bunları, şimdi düşünüyorum da gençleri bu kadar yakından tanıyan, onlara bir abi gibi gelin konuşalım diyerek adeta dertleşen biri var mı başka? Hangi partiden aday olacağını bilmiyorum, bildiğim bir şey var yalnız: Yaptığı daha önce pek yapılmamış bir şey. 

 Adana hak ettiği siyasetçisine kavuşacak gibi... Ezber bozan, yenilikçi siyasetçilere çok  ihtiyacımız var.

28 Mayıs 2013 Salı


24 Mayıs 2013 Cuma

GÜLŞEN

Son zamanlarda Türkiye'de çıkan en başarılı albümlerden biri:


15 Mayıs 2013 Çarşamba

suriye


Bir ülkeyi neden seversin?
 Aslında bu soruya verilebilecek çok fazla yanıt var. Dünyanın neresine gidersen git, her insan doğduğu, yaşadığı toprakları sever. Sevmiyorum diyenini alın götürün uzak bir coğrafyaya, o da bir süre sonra seviyorum diyecektir. Herkes sever. Yaşamak için; o toprakların kültüründe, yaşam biçiminde kendisi de yoğrulur zira.  İçli köftesinden tutun da, denizine kadar. Ağacını, sokak hayvanlarını, kirpisini, ezan sesini, yağmurunu, ekmek kokusunu, küfrünü, kaldırımlarını, her şeyini...
 Bu anlatıklarım kuru bir milliyetçilik değil, daha ziyade gerçek anlamda bir ülke sevgisini özetleyen bir şey. Bizi biz yapan, belki de yaşama tutunmamızı sağlayan, farkında olmadığımız tuhaf bir gerçeklik.
 Malumunuz Suriye'de olan olaylardan sonra ülkemize binlerce Suriyeli insan geldi. Burada sizlere Türk insanın ne kadar misafirperver bir millet olduğundan falan bahsetmeyeceğim. Böyle klişe yaklaşımlarda bulunmayacağım. Zaten bu zamana kadar bunu idrak edememiş biri varsa okumasın bu yazıyı. 
 Mersin'de yaşayan biri olarak söylüyorum, Suriyeliler burada da çok fazla sayıda. Geçen gün sahilde yürürken, bir Suriye ailesi gördüm, çocukları sahilde yeni yetişen bir ağacı sökmeye çalışıyorlardı. Yanlarına gittim. Çocuklara bunu yapmamalarını  Türkçe bilmedikleri için el işaretiyle söyledim. Ailenin babası olduğunu öğrendiğim biri geldi yanıma, kötü bir İngilizce ile bana ne var bunda der gibi bir şeyler söyledi. Çocuklarım oynuyor kimse karışamaz dedi. Çocukların oynayabilir, eğlenebilir, ağaca dokunamaz ama karışırım dedim. Yanımdan uzaklaştı, çocuklara da keyfinize bakın der gibi bir işaret yaptı.
 Orada sahilde mütemadiyen dolaşan polislerin geçmesini bekledim. Bu sırada yanıma dünyalar tatlısı bir yaşlı çift geldi. Kendi oturdukları sitelerinde Suriyelilerin elektrik parası ödemediği için tüm binanın elektriğinin kesildiğinden, denizi kirlettiklerinden bahsetti. Bir süre sohbet ettik. Devriye gezen polislere de ağacı göstererek şikayet ettik. Polis uyarınca çocuklarını yanlarına aldılar. Hepsi bir süre sonra toplanıp gittiler.
 Demem o ki, ağacına sahip çık! Misafirperverlik şahane bir şeydir. Bir onurdur, şereftir. Eyvallah! Ama ülkendeki ağaca, kirpiye, denize her şeyine sahip çık. Bizim kaçacak bir yerimiz yok çünkü...Hakan Altay

Hatay Reyhanlı

"Can garip, can suskun, can paramparça..."