26 Aralık 2012 Çarşamba

İçinden Tren Geçen Filmler 3 : Hachiko A Dog's Story


Richard Gere'nin başrolünde oynadığı bu film o kadar sade bir film ki... Anlatacağı şeyi öyle dolandırmadan duru bir şekilde anlatıyor. Filmde anlatılan hikayenin Japonya'da yaşanmış bir hikaye olduğu da söyleniyor (Baş kahraman olan köpeğin heykelini bile yapmış adamlar) Filmin içeriğine izleyecek olanlar için pek girmiyorum lakin bir trenin yolunu bir köpek bekliyor bu sefer. Hiç gelmeyecek birini bekliyor üstelik...

Gerçekten izlenmeye değer bir film. Özellikle hayvan düşmanı abidik gubidik tiplerin ekranda boy gösterdiği şu günlerde muhakkak izlenmeli.






24 Aralık 2012 Pazartesi

Trenler ve İnsanlar


18 Aralık 2012 Salı

Çocuklar ve Oyuncaklar

Bir süredir drama dersleri alıyorum. Kısa bir süredir de bir proje kapsamında "drama eğitmeni" olarak çocuklara dersler veriyorum. Çocuklar drama etkinliklerinde çok eğleniyorlar. Ben de eğleniyorum. Onlar eğlenirken kendilerine dair de gözlem yapma şansı elde ediyorum. Zira drama etkinlikleri çocukların iç dünyalarına dair birçok ipucu veriyor. Hangi sosyal çevreden geldiklerini, ailelerin çocuklar üzerindeki etkilerini, çocuğun potansiyelini, ruh hallerini, kendilerini, duygularını, yeteneklerini görme fırsatı yakalıyoruz. 

 Yapmış olduğum gözlemlerde şunu görüyorum: Çocuklar oyun oynamayı bilmiyorlar. Oyundan kastım nitelikli bir oyun. Evet hâlâ - sayıları her ne kadar son zamanlarda bilgisayar oyunlarının yaygınlaşmasıyla azalmış olsa da- çocukları sokakta oyun oynarken görmek mümkün. Lakin benim kast ettiğim şey bu değil. 

Çocuklar anneleriyle babalarıyla oyun oynamıyorlar. Çocuğa yüzlerce oyuncak almak çocuğa iyilik etmek değildir. Çocuklar bir sopadan direksiyon yapabileceklerini bilmiyorlar misal. Bir şeyi oyunlaştırma konusunda sıkıntı çekiyorlar. Kafalarından basit bir oyun üretemiyorlar. 

Çoraptan bebek yapan o annelere, telden araba yapan o babalara ne oldu bilmiyorum. Böyle giderse o çocukların gelecekteki psikolojisini düşünmek dahi istemiyorum. Çocuğunuza gidip çuvalla oyuncak alacağınıza onunla beraber vakit geçirerek yapacağınız bir oyuncak onun dünyasında çok daha büyük bir yer edecektir.

(evde yapılabilecek basit oyuncaklar)





Kitap


13 Aralık 2012 Perşembe

17

Dünya'nın en büyük vahşetlerinden biri olarak tarihe geçti 17 yaşında bir çocuğun yaşı büyütülerek idam edilmesi... Erdal Eren'i 17 yaşında vahşice öldürdüler. Öldürdüler çünkü bu ülkede idealsiz, ütopyasız, sorgulamayan bir gençlik yetişsin istediler. Öldürdüler çünkü bu ülkede diktatör hep diktatörlük yapsın bu böyle gelsin böyle gitsin istediler.

İstediler çünkü yarın bir gün hayatına, düşlerine, hayallerine, türkülerine,  denizine, kuşlarına, güneşine, yıldızlarına sahip çıkmak istediler. Erdal Eren'i öldürdüler ama o düşlerde, hayallerde, ütopyalarda, türkülerde, denizlerde, yıldızlarda yaşıyor. 90 küsur yıl yaşayıp onursuzca, şerefsizce yaşayanlara kapak olsun bu 17 yaşındaki çocuk...

Bu çocuğu asarken hiç mi utanmadın, hiç mi elin titremedi be çakma ressam?..

8 Aralık 2012 Cumartesi

21 Aralık 2012'ye Dair


Matrix filmini izleyenler bilir: "Siz insanlar virüs gibisiniz, bir bölgeyi ele geçiriyor, o bölgede üreyip çoğalıyorsunuz" tarzında bir söz vardı. Tam olarak hatırlamıyorum o sözü ama buna yakın bir şeydi... Gerçekten de öyle değil mi? Şöyle bir bakın etrafınıza, laaaaaaak diye diktiğimiz beton yığınları arasında bir yaşam sürüyoruz. Bu beton yığınlarında bizden başka bir canlı yaşayamayacağı için kendimizden başka kimseye yaşam şansı tanımıyoruz. Sadece karada böyle olsa iyi,  bugün Mersin sahilinde konuştuğum balıkçıların neredeyse hepsi çok değil, bundan 2 yıl önce bugüne oranla ne kadar çok balık tuttuklarından dem vuruyorlardı. O kadar vahşi bir tüketim algısı içerisinde tüketiyoruz ki her şeyi...Yakında denizde balık kalmayacak, her şeyi bilinçsizce kendi hegemonyamıza göre ele geçiriyoruz.

Şöyle bir çevrenize bakın,  farklı farklı cıvıldayan o kuşlara, renk renk açan o çiçeklere, mis gibi kokan o sebzelere ne oldu? 

21 Aralıkta Maya takvimi bitiyormuş. Mayalılar haklı çıkar mı bilmem ama bir gerçek varsa o da şu: Dünya'nın sonu zaten öyle ya da böyle gelecek. Gelmese bile, balığın sularda süzülmediği, kuşların cıvıldamadığı, çiçeklerin olmadığı, sebzelerin mis gibi kokmadığı bir Dünya'da yaşamak kıyametin ta kendisi olacaktır. Takvim makvim dayanmaz bu tüketime...Benden demesi.

7 Aralık 2012 Cuma

İnci Pastanesi

İnci pastanesi kapatılmış. İstanbul'da yaşamamama rağmen benim bile adını defalarca duyduğum bir mekandı İnci pastanesi... Şimdi düşünüyorum da kaç insanın anılarını kapattılar. Kaç insanın düşlerine kilit vurdular. Bu kadar kolay olmamalı. Koca bir şehrin değeri olan, bir şekilde insanların ruhuna işlemiş mekanlar bu kadar kolay bir şekilde gözden çıkarılmamalı.

Bir şehir içerisindeki mekanlarıyla değerlidir. O mekanları değerli kılan insanlardır. Kaç sevgilinin bakışı, kaç dostun kahkahası var o kapattıkları pastanede kim bilir.

İnsanları AVM'lere kitlediniz. Hepimiz alışveriş ve tüketim manyağı olduk çıktık...Kapatın. Her yeri kapatın. Yarın çocuklarımıza gösterecek hiçbir şeyimiz kalmayacak.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Sula Bizi İtfaiye

Hayatımda gittiğim en güzel maçlardan biri.... Livorno ile oynadığımız maç...işte  " ne ıslanmıştık be " diyerek defalarca izlediğim o video,






3 Aralık 2012 Pazartesi

Aralık da Geldi


Lordi'nin müzik anlamında çok iyi olduklarını düşünmüyorum ama klip açısından muazzam bir klip olduğu için dinliyorum bu şarkıyı, Aralık da geldi şu karda kışta geçen klipleri daha bir şevkle izleyebilirim artık :) Malum kara hasret bir coğrafyanın çocuğuyuz...