31 Ağustos 2012 Cuma

Şeyhmus Kino


Şeyhmus Kino olayını bilmeyenler için öncelikle haber: http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1338956

Özet geçeyim: 17 yaşında bir genç yapmış olduğu Rob Gonsalves'in "Community Portrait" adlı tablosunun çakmasını "Ben yaptım" diyerek sosyal medya'da insanlara paylaşıyor. Birçok resmi aynı şekilde kendisi yapmış gibi paylaşıyor. Kino'nun söylemleri bunlarla bitmiyor, Kino Oxford Üniversitesi tarafından kendisine gelen bursun annesi tarafından tandır da ekmek yaparken yakıldığını falan söylüyor, bu neredeyse tüm haber sitelerinde, gazetelerde haber oluyor bir anda. Ana haber bültenlerine çıkıyor. Bir süre sonra Kino'nun foyası ortaya çıkıyor tabii.

Kino bence büyük bir yetenek. Kino'nun resme yeteneği olmayabilir lakin Kino 17 yaşında bir çocuk. Evet çocuk, henüz yapacağı şeylerin sonucunu tam anlamıyla tahlil edemeyecek düzeyde biri, üstelik hayal gücü de epey gelişmiş bir çocuk.

Sanat, insanları yaptığınız şeye inandırabilmektir. Bir romancı yaratmış olduğu karakterleri okuyucularına inandırabildiği ölçüde sanatçıdır. Sanatının kalitesi bununla ölçülür. Anlatılan şeyin illa da mantık dahilinde olması gerekmez. Sanatçı öyle bir "Dünya" anlatır ki siz o Dünya'ya inanırsınız. Bu yüzden de seversiniz sanat eserini. Yaşadığınız Dünya o olmasa bile sizi inandırabildiği için sanat yapmış olur. Kino'nun da neredeyse yüzlerce haber sitesine haber olmasında aslında böyle bir gerçeklik var. Bu çocuk adına medya denilen düzenin ne kadar sığ bir düzen olduğunu gösterdi bizlere. Sırf bunun için bile kendisine kızılması bence haksızlık.

Peki bu olayda asıl kızmamız sizce kim? Çocuk yaşta olan ve hayal gücünde yaratmış olduğu şeylerle yaşayan biri mi yoksa bunu irdelemeden, sorgulamadan haber yapan kolaycılığa kaçmayı alışkanlık edinmiş geleneksel medya anlayışı mı? Sizce kim?

Buradan Şeyhmus Kino'ya seslenmek istiyorum: Sen belki hiçbir zaman insanların çoğunun adını senin sayende duydukları Rob Gonsalves gibi resim çizemeyeceksin. Tabloların insanlara hayranlık uyandırmayacak. Ama sen de yetenek var .  Resim alanında olmasa da sende emin ol yetenek var. Sadece biraz yöntem öğrenmen gerek. Hayal gücün bu ülkede yaşayan yaşıtlarının çoğundan emin ol daha çok gelişmiş. Bırak herkes sana kızsın, sana laflar hazırlasın.

Sen hayallerinin peşinden git. İnsanları ikna etme kabiliyetini ve düşlerini daha güzel yerlerde kullanmaya çalış.

Takma kafana!
Takma kafana!

24 Ağustos 2012 Cuma

3334432


Johnny Cash


14 Ağustos 2012 Salı

Seviyoruz Biz

Biz yaşamı seviyoruz. Çiçekleri seviyoruz. Portakal ve limon çiçeklerini, zeytin ağaçlarını...Kelebekleri, kuşları, balıkları, köpekleri, kedileri, kirpileri, insanları seviyoruz. Yaşamayı seviyoruz biz. Güzel yemekleri güzel kadınlar kadar seviyoruz . Erguvan kokusunu,  türküleri, denizleri, yıldızları, gökyüzünü... Kışın yağmurda ıslana ıslana  trene yetişmeye çalışır gibi seviyoruz hayatı. Tuttuğumuz takımı seviyoruz. Yağmuru seviyoruz biz, kışı da seviyoruz yazı da. Sonbaharı bir başka seviyoruz, ilkbaharı başka...Mevsimleri sever gibi seviyoruz insanları da...Ne olursa olsun seviyoruz, işini iyi yapan insanları seviyoruz, çingene çocuklarını seviyoruz, Dünyanın bütün çocuklarını sevdiğimiz gibi...

Sevmediklerimiz de var. Olmaz mı? Silahlardan, savaşlardan nefret ediyoruz. Midemizi bulandırıyor. İğreniyoruz. Nükleer santralleri, baz istasyonlarını, ırkçıları, kadınları hor görenleri, hayvanlara işkence edenleri, işini iyi yapmayanları sevmiyoruz. Yoksulluktan beslenen insanları sevmiyoruz. Yoksulluktan nefret ediyoruz.

Biz yaşamı seviyoruz. Sevmediklerimiz de var. Olmaz mı?

Seviyoruz biz...

ADANA'DA NE NEREDE YENİR, İÇİLİR?

Üşenmeyip sizin için hazırladığım liste :)

Kebap: Adana kebabı yapan Adana'da binlerce yer var. Bence Adana'da kebabını en iyi 100.yıl semtinde bulunan "Beyzade Kebap" yapıyor. Tabii Beyzade Kebap'a uzaksanız Adliye'nin karşısındaki Kebapçı Şeyhmus imdadınıza yetişecektir.

Döner: Adana'da döner Fırat Döner'de yenir. Birçok yerde çakması olan Fırat Döner'in hası merkez Ziyapaşa mahallesinde bulunan Pandora sokakta yer alan Fırat Cafe'dedir. İkinci şubesi Turgut özal Gökkuşağı kavşağında bulunan Fırat 2'dir. Fıratta özellikle sütlü ekmekle yapılan döneri yemenizi tavsiye ederim. Fırat döner haricinde Virgo dönerin döneri fena sayılmaz.

Ciğer: Ciğeri Adana'da en iyi yapan Ciğerci Bedo'dur. Tek geçerim.

Bici bici: Bir Adana tatlısı olan bici bici özellikle sıcak bu günlerde en iyi Adana havaalanı civarında bulunan işportacılardan yenir. Temiz bir işportacı bulursanız afiyetle yeyin derim bici bicinizi.

Şalgam: Çarşı'da bulunan Kuruköprü şalgamcısı Adana'da şalgam içebileceğiniz en güzel yerlerden biri.

Sucuk: Sucuğun en güzeli Karataş yolundaki Elem Restaurantta yenir. Afiyetle yenir hem de.

Dondurma: Yeşilevler mahallesinde bulunan, Şakirpaşa İstasyonu civarındaki "Emin Dondurma" bence Adana'da dondurmanın en lezzetli yapıldığı yer.

İskender: Adana'da M1 Real'de bulunan Kukla'da iskender yiyebilirsiniz lakin ben burada garsonların hizmetinden menmun kalmadığım için bir türlü pek sevmiyorum. Optimum'da bulunan Bay Döner'in döneri fena sayılmaz ama ufacık suya -0.33 ml- 1 TL para alıyorlar. Evet yanlış duymadınız!!! Benden demesi :)

Kahvaltı: Tost, yengen vs. kahvaltı türlerini Gazipaşa'daki "Kazım Büfe" de yiyebilirsiniz. Kazım Büfe bir Adana efsanesidir. Muzlu süt, şalgam, ayran vs içecekleri de gayet iyi.

Şırdan: Mükemmel bir yerel lezzet olan Şırdanı Adana'da en iyi yapan işportacılardır. Özellikle temizini bulursanız en iyi şırdanı işportacılar yapar.

Kıymalı pide:  Kıymalı pide yıllardır yediğim ve lezzetinden asla ödün vermeyen Güloğlu'nda yenir. Bir çok yerde bunun da isim olarak benzer olan yerleri var ama bu Güloğlu İnönü parkının karşısında olan Teknosa'nın bulunduğu caddede, ben oradan bahsediyorum :)

not: Mekanlara bizim tavsiyemizle giden dostlardan ricam bir selamımızı da iletin. Afiyet olsun :)


10 Ağustos 2012 Cuma

İKİ AYRI GEZEGEN

 Onlar Dünyanın en mutlu iki insanıydı. Mutlulardı. Çok yakın bir zamanda nicedir hayalini kurdukları düğünlerini yapıp mutlu mesut yaşayacaklardı. Olmadı. Adam, bir gece eve dönerken bir kendini bilmez tarafından önü kesildi. "Gökyüzünde milyonlarca yıldız vardı" diye başlayacaktı sonraları cümlesine. Hakkaten de öyleydi. Milyonlarca yıldız göğü aydınlatıyordu, adam karşısına çıkan o kendini bilmezle dövüştü ve bir suç işledi. İşlediği suç cinayetti.

 Her şey altüst oldu. Adam ne kadar pişman olsa da bu onu demir parmaklıklara mahkum etti. Birbirini çok seven bu iki insan arasına duvarlar, tel örgüler girdi. Kadın her gece ağladı. Her gece göz yaşı döktü sevdalı olduğu adam için ama artık bir şeyler için çok geçti. Adamsa işlediği suçun pişmanlığı içerisindeydi. Sabahtan akşama kadar düşünüp durdu yıllar boyunca, kendini suçladı. O gece gökyüzünü aydınlatan yıldızlar saçlarına düştü, ağarttı. Kadın mütemadiyen yaptığı bir ziyaret sırasında adamın karşısına çıktı. Bu sevda bitmez demişti, kimse engel olamaz demişti, yaşayacaklardı, yaşatacaklardı sevdalarını öyle diyordu kadın ve adam bir zamanlar, ama:

"Git kendi hayatını yaşa artık, seni sevmiyorum, senden nefret ediyorum, git"  dedi adam.

Adam bunları dediği zaman kadının yapacağı hiçbir şeyi yoktu. Gitmekten başka...

Adam kadının başka türlü gitmeyeceğini biliyordu. Onu çok seviyordu, onun da kendisini çok sevdiğini biliyordu ama onun bir ömür boyunca kendisini beklemesi ona her şeyden çok zor geliyordu.Onlar ayrı gezegenlerde yaşıyorlardı artık...Aralarındaki tel örgü bir sınırdı ve bu sınır iki ayrı gezegendeydi...

Kadın gitmeyecekti.

                                                                              HAKAN ALTAY

(devamı gelecek)            


ONUR GÖKŞEN

 Onur Gökşen'i  hakkında uzun bir süredir bir yazı yazmayı düşünüyordum. Kitaplarını ilk çıktığı günlerde okumama rağmen bir türlü fırsat bulup da bir yazı yazamamıştım.



 Onur abi'yi çok uzun bir süredir takip ederim. Onu ilk Ekşi sözlük'te Rus kızları hakkında tabuları yıkan entryleriyle tanımıştım. Hırçın, kendine özgü üslubuyla ne yazarsa yazsın "ben buradayım" diyen Onur Gökşen'in bir süre sonra yazdığı her şeyi kılı kırk yararcasına okumaya başladım. Antu.com'da da yazdı dediler, Fenerbahçe taraftarı olmamama rağmen Antu.com'a üye olup her yazdığını okumaya çalışmıştım.

Onur abi'yi Ekşi sözlük'ten sonra Uludağ sözlük'te de okudum, orada alimacgraw ile beraber stevemcqueen nickiyle (iyiki bu nicki artık kullanmıyor, ezberlemesi zordu) çok keyifli yazılar yazıyordu, daha sonra oradan da ayrılıp "gazete parası" çıkarmak için on punto'da yazmaya devam etti. Hep okudum Onur abi'yi, her daim daha yakından tanımak için okudum. Bu süreçte birkaç defa yazıştık kendisiyle de, daha sonra twitter'da yazmaya başladı ve herkes onun ismini duymaya başladı. Onur abi önce "Bizim de renkli televizyonumuz vardı" ile ilk kitabını çıkardı sonra yakın bir zamanda "yedi kere sekiz" ile ikinci kitabını çıkardı.



Onur Gökşen kitaplarında okuyuculara bir pencere sunuyor aslında. Bu pencereden hayata baktığınız zaman, kendi hayatınıza, yaşadıklarınıza "dışarıdan" bakmanızı sağlıyor. Öyle ki bu sunulan pencerede hayatın tüm o rutinliği karşısında yaşadıklarınızın sizi siz yapması açısından ne kadar da değerli olduğunu ortaya seriyor. Kendi yaşamınızda olan olaylara şöyle bir baktığınız zaman yüzünüzde bir gülümseme açmasına sebep oluyor bu adam yazdıklarıyla. Mizahı bu kadar edeplice kullanan bir yazar var mıdır başka bilemeyeceğim ama Onur abi mizahın hakkını da veriyor. Nasıl bir yemeğin tuzu çok olsa da az olsa da bünyede bir rahatsızlık oluşturursa, Onur abinin yazılarında da mizah kullanılması gerektiği kadar ayarında kullanıyor. Samimiyetle anlatıyor anlatacaklarını, lafını eğip bükmeden söylüyor.

Bazen hüzünlü şeyler de yazıyor Onur Gökşen...Seksenli yılları, doksanlı yılları ve iki binli yılları döneme özgü simgelerle beyninize işletiyor...

Her ne kadar Fenerbahçe- Adana Demirspor maçında Fenerbahçe tribünlerinde yer alan fanatik bir Fenerbahçeli olsa da kendisi farkında olmasa da bir Demirspor taraftarı diyorum ben Onur abi için...Yaşadıkları, hayatı bana hep bunu söyletiyor.

Bu kitapları "bana kitap öner" diyen tüm dostlarıma verdim. Gördüğüm kadarıyla da hepsini sesli güldürdü , hepsi de keyifle okudu. Eğer sizde şu aralar ne okusam diye düşünüyorsanız Onur Gökşen'in kitaplarını alın ve keyifle okuyun derim.



#sahineyardimedelim

Şahin Telli Adana'da yaşayan 11 yaşında bir çocuk...

Beyninin bir bölümünde oluşan hasardan mütevellit kas kontrol yetersizliğine bağlı olarak yürümekte zorluk çekiyor ve 11 yaşındaki bu çocuk 45 bin TL bulunamazsa hayatının geri kalanını yatakta geçirecek.

Gün geçtikçe Şahin'in durumu kötüleşiyor. Konuşma sorunu yaşamaya da başlayan Şahin son bir umut kendisine gelecek yardımı bekliyor.

Şahine yardım edebiliriz. Hiç bir şey yapamasak bile Şahin engelli olmasın diye sesimizi çıkarabiliriz. Hayatının henüz başında bu çocuğa Dünya'nın güzel bir yer olduğunu gösterebiliriz.

Yapabiliriz bunu....

Haydi ŞAHİN TELLİ için... Bu güzel çocuk için #sahineyardimedelim

Yapalım bunu...Hep söylediğimiz gibi GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ ÇOCUKLAR şarkısını hep birlikte söyleyelim.



haber için:
http://www.stargazete.com/guney/gelecegi-45-bin-liraya-bagli/haber-658393