23 Ocak 2012 Pazartesi

DANIŞIKLI DÖVÜŞ

 Adana'da eylül ayı geldiği zaman insanları tatlı bir telaş sarar, bu teleş salça telaşıdır. Kırmızı biberler satışa çıkar, insanlar biberleri alır, temizler, bir güzel makineden geçirir sonra damlara sererler, salça kuruduktan sonra bir güzel yemeklik salçalarını oluştururlar. Bu salça bir sonraki seneye kadar yeter genelde ailelere, bu böyle her eylül ayı yinelenir. Biber satıcılarına gün doğar eylül aylarında. Hele birde o yıl biberler pahalanmışsa, keyiflenirler. Neşelerine neşe katarlar.

 Geçen  eylül ayı, bir semt pazarında bir köşeye oturmuş, sohbet eden iki biber satıcısına kulak kesilmiştim.  Kolları dövmeli sarışın genç bir adam şapkalı yaşlı olan bir  adamla  anlaşma yapıyordu, fazla sert vurma ama ha yumruğu, tamam sen benim şurama vur, ben orada bağırırım, çok bağırmalıyız çok, yıkmalıyız ortalığı. Buna benzer şeyler söylüyorlardı birbirlerine, ilk başta anlamamıştım olanları. Pazar sakindi, biber satıcılarının sayısı epey çoktu.

 Genç sarışın olan adam ne vuruyorsun be diye bir anda bağırdı, yaşlı adam bir yumruk attı, bu az önce sohbet eden iki adam bir anda birbirlerine tekme tokat girişmeye başladılar, bir anda ana baba günü oldu tezgahın orası, kavgayı duyan gelmeye başladı biber tezgahına , öyle böyle değil. Nasıl kavga ediyorlar anlatamam, küfürler gırla.

 Bir süre kavga ettikten sonra bu iki adamı kavgadan ayırdılar. Genç olanın burnu kanıyordu, genç adamı epey hırpalamıştı yaşlı adam. Diğer biber satıcıları uzun uğraşlar sonucunda barıştırdı onları, bu arada  kavga için tezgaha gelmiş olan insanlar biber kaça diye sormaya başladılar, az önce tezgahın önü bomboşken bir anda iş yapmaya başladı satıcılar. O kalabalığı gören insanlar da burada satılan biberde bir şey var ki insanlar toplanmış burada diyerek epey bir kalabalık oluşturdular. 1-2 saate de tüm biberlerini bir güzel sattılar.

 Ben, biberlerden arta kalan çuvalları toplarken bu iki adama yaklaştım. Onları kavga etmeden önce duyduğumu söyledim, adam güldü, ne yaparsın yeğenim dedi, ha? ne yaparsın, ekmek parası işte, o benim oğlum, her eylül ayı, işler baktık kötü, sinek avlıyoruz, kavga çıkarırız, birbirimize ezeli düşman gibi yumruk sallar, kavga ederiz, sonra kavgayı duyan gelir, duyan gelir, baktık epey insan toplanmış, bir kalabalık oluşmuş, kavgaya bir son veririz, kalabalık kalabalığı gördükce gelir, işlerimiz açılır, tüm biberlerimizi satarız, evin yolunu tutarız. Ne yaparsın? Ekmek parası işte.

 Bu baba ve oğula şaşkın şaşkın bakarken biraz ileride kurulmuş bir biberci tezgahından bağırış çağırışlar geliyordu. Sanırım yine bir biberci kavgaya tutuşmuştu. Sarışın olanın suratında kocaman bir gülümseme oluştu.