14 Temmuz 2013 Pazar

Şizofrenik Beyinler

Elektronik ürünlerin satıldığı bir mağazaya girdiğinizi düşünün, dikkatinizi en çok ne çeker? Çoğu zaman kendi ihtiyaçlarınızın olduğu reyona gidersiniz ve dikkatinizi de takdir edersiniz ki en çok sevdiğiniz şeyler çeker.  O an en çok neyi istiyorsanız onu incelemek, almak istersiniz. 

Bir olay olduğunu düşünün. Olay yerinde 20 kişisiniz, biri gelse ve size olay hakkındaki düşüncelerinizi sorsa; 19 kişi de  kendisine göre anlatır olayı. Siz de aynı şekilde kendinize göre bir şeyler anlatırsınız. Kendi bakş açınızla bir şeyler söylersiniz. Haklı veya haksız şeklinde bir ayrım yapacaksanız da muhtemelen bu şahit olduğunuz olay hakkındaki düşünceleriniz farklılıklara dayanır. Yorumlarınızda muhakkak ki geçmiş yaşantılarınız ve çevreniz etkili  olacaktır.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. İnsan her durumda isteklerini, tepkisini kendisine göre gösterme eğilimindedir. Bu insanın en bariz gösterdiği bir davranış şeklidir. O an için kendi görüşüne, algılarına, hislerine ve düşüncelerine göre tepki göstermek ister. Lakin gerçek dediğimiz şey çoğu zaman bizim gördüğümüz, hissettiğimiz, algıladığımız ve düşündüğümüz şeyden çok daha farklıdır.  Bu farklılık salt bize özgü bir durum değildir; her insan başlı başına kendine özgüdür.

Hayatın temel dinamiği bu farklılıkların kendisini göstermesiyle mümkündür zira herkesin aynı şeyi düşündüğü bir ortamda düşünceden bahsedilemez. Farklılığın olduğu yerde zenginlik vardır. Tek tip düşüncenin hakim olduğu bir yerden orijinal bir düşüncenin çıkması beklenemez. Bu yüzden farklılıklar tehlike değil bize "hakikate" ulaştıracak olan yollardır.  Hayatı sadece kendimize göre anlamamız mümkün olmadığı için kitap okuruz, film izleriz. Evet, hayat sadece bizden ibaret değildir; bizim yaşadığımız hayattan çok daha farklı yaşayıp, bize hiçbir şekilde benzemeyen insanlar da vardır bu hayatta.

İnsanın olduğu bir yerde farklılıkların olması kadar doğal hiçbir şey yoktur vesselam. Herkesin hayata bakış açısı kendi gerçekliğine dayanır.



Bu resme bakınca ne görüyorsunuz?

Kendi dünyamızın dışına çıkamayıp, körü körüne hayatı yaşayan insan hep "aynı" kalmaya mahkum olur. Kendini yinelemeyen, geliştiremeyen her beyin bir süre sonra yalan olanı gerçek sanabilir. Bu da insanı yalanlarla dolu bir yaşam sürmesine neden olabilir. Öyle ki yalan bir süre sonra bu insanlar için aynı "gerçek " gibi olur. Sorgulamazlar, düşünmezler, soru sormazlar. Yalanın bir parçası olurlar ve biri kendi yalanlarına dokunacak olursa sinirlenirler, öfkelenirler. Bu insanların aslında şizofren hastalarından pek farkı yoktur.

Şizofren hastaları bildiğiniz gibi beyinlerinde "gerçek" olmayan bir dünya uydururlar. Beyinlerinde yaşadıkları dünya kendileri için bir gerçeklik ifade eder ve bu yalan dünyaya tıp "hastalık" der. Beyinlerinden bir dünya uydurmuşlardır zira bu dünya kendi beyinlerinde ait olan dünyadır.

Beyinlerinde yalanlar uydurup tıp bilimi tarafından yaftalanmış şizofrenler bilinir ama bu yukarıda bahsettiğim şizofrenik beyinler pek bilinmezler. Onlar kendilerini belli etmeyecek kadar soft bir şizofrenlerdir; ama beyinlerinde tamamen yalan bir dünya vardır. 

 Albert Camus’nün, Caligula adlı oyunundan bir replik:

"Bir insanın hayatını kaybetmesi, çok da mühim bir mesele değil; zamanı gelince ben, kendiminkinden vazgeçecek cesareti göstereceğim. Ama görmeye tahammül edemediğim, var olmak için bir nedeni olmayan, manadan arındırılmış bir hayat.".