22 Temmuz 2013 Pazartesi

Davullar, pankartlar, şarkılar, ıslıklar, tezahüratlar bir stadın olmazsa olmazıdır. Stadın ruhu bunlarla şekillenir. Nice çocuğun belleği bunlarla hatıra olur.

5 ocak stadyumunda pankartların olmadığını düşünüyorum da Adana Demirspor'un maçına gittiğim her an gözlerimden bir film şeridi gibi geçiyor. Babam, abim, kardeşim, kız arkadaşım, dostlarım; hepsiyle gittim stada, her maçın hafızamda ayrı bir yeri var, bazen bir yağmurdan kaçarak yetiştim stada, bazen de sıcak bir mayıs günü adana kebabının kokuları arasında yerimi aldım. Hüzün, acı, keder, sevinç, her şeyi yaşadım o stadda. Henüz bu genç yaşımda şöyle oturup düşününce bile yüzlerce anı, fotoğraf geliyor belleğime. "Sula bizi itfaiye," diye tezahürat yapıp İtfaiye ile ıslandığımız, saatlerce kuyruk olup önünde beklediğimiz, son dakikalarına kadar nefesimizi tutarak izlediğimiz maçlar... O pankartlar olmasa sanki tüm bu anılar bir anlamsız olacaktı, eksik kalacaktı.

Sorarım size: Her biri emekle yoğrulmuş, insanların cebinden zar zor arttırdıkları üç beş kuruş paraları toplayarak yaptıkları pankartlar arasında bir maçı izlemenin keyfi başka neyde olabilir ki?

Gelecekte nice çocuğun dünyasına girecek o pankartlar; o yüzden bırakın assınlar o pankartları, assınlar ki iki kelimeyi bir araya bile getiremeyen insanların pohpohlandığı bir TV ortamı içerisinde büyüyen çocuk,  stada geldiği zaman yürekten, emekle yazılmış yürekten iki yazı görsün.

Yarın anlatacak bir anıları olsun; umudun, sevincin, hüznün, kederin ve aşkın edeplice sığdırıldığı pankartlar belleğine işlesin. O çocuk büyüsün! 

Hakan Altay