31 Ekim 2012 Çarşamba

Balıklar ve İnsanlar


Gece bir çarşaf gibi örtmüş denizin üstünü. Ne yöne baksam karanlık, koskocaman deniz dolunayın ışığı da olmasa hepten karanlık olacak. İleriden uzun uzun gemiler gidiyor, Akdeniz üzerinden Afrika'ya açılacaklar muhtemelen. Aslında gitmiyorlar duruyorlar. Ya da gidiyorlar. Her neyse işte gidiyorlar mı gitmiyorlar mı anlaşılamayacak düzeydeler. Bildiğim tek şey limanda durmuyorlar çünkü bunun için para ödemek istemiyorlar. Onlarda işin kolayını bulmuş, belli bir uzaklıkta, hukuki olarak durabilecekleri mesafedeler.

 Gelip geçen insanlara bakıyorum. İnsanları görüyorum. O insanlar ki bencil, kıskanç, yalnız, telaşlı, korkak, zeki, aptal, güçlü, güçsüz, büyük, küçük, renk renk. İnsanların yüzünde her türlü duyguyu görüyorum. Bazıları hayatın telaşı içerisinde. Dünya umurlarında değil gibi bir hâlleri var.   Bu telaş içerisinde nasıl bu tavrı takınıyorlar merak ediyorum doğrusu. Dolunay o kadar güzel ki, kafalarını kaldırıp nasıl olup da şaşkın şaşkın bakmıyorlar anlamıyorum. Sonra balıkçıları görüyorum. Balıkçılar mutlu. Ben hayatımda daha hiç mutsuz balıkçı görmedim. Sahi balık tutan insanlar neden hep mutlu? Farkında mısınız bilmiyorum ama bu böyle hep. Sıra sıra dizilmiş balıkçılar, öylece oturuyorum. Denizi izliyorum, dalga çok sert geliyor. Rüzgar da esiyor. Hava soğuk değil sıcak da değil. Ilık da değil. Hava bir tuhaf. İnsanlar kadar tuhaf hava. İnsanlar yanımdan geçip gidiyor, kimi spor yapıyor, kimi belli yorgun argın işten dönüyor, kimi sevgilisiyle muhabbet ediyor. Bazı gençler toplanmışlar yüksek sesle kahkaha atıyorlar. Ben denizi izliyorum. Deniz öyle tuhaf ki...En tuhafı da deniz bulunduğum ortamda. Öylece kendi hâlinde. 

Derken aklıma takılıyor. Bu balıkçıların bağlayıp denize attıkları yemi,  karanlıkta nasıl oluyor da bu balıklar görüyor anlamıyorum doğrusu. Suyun altı da muhtemelen karanlık olmalı hani bu ıssız ortamda. Soru beynimi ele geçiriyor resmen. Kendi kendime ihtimaller düşünüyorum. Telefona sarılıp belki  bilen olur diye bir kaç dosta mesaj atıyorum. Nasıl oluyor da suyun altında o ufacık yemi bu balıklar görüyor da kapıveriyor? Allah'ım Allah'ım.  Önümde iki tane balıkçı var hemen. Soracağım ama biraz çekiniyorum, öylece kendilerini kaptırmışlar ki balık tutmaya. İşlerinden alıkoymak istemiyorum. Yüzleri parlıyor. Onların bu mutlu suratlarından destek alarak "Pardon" diyerek soruyorum: Bu yemi bu balıklar nasıl görüyor suyun altında?

Sorduğum adam ilk başta soruyu anlamıyor. Sonra o da dudak büküyor. "Hmm bunu bir araştırmak lazım" diyor. Yanındaki balıkçıya soruyor. Adam 25 yıldır burada yaşadığını ve hemen hemen her hafta balığa çıktığını söylüyor. "Kokudur koku, balık yemin kokusunu alır" diyor en son. Bu cevap bana da yatkın geliyor ama tatmin etmiyor beni, böyle böyle sıra sıra dizilmiş balıkçılar arasında soru dolaşıp duruyor. Sonra herkes bir şey uyduruyor. Bazıları tartışmaya giriyor. Ben onları izliyorum.

Onları gördükçe insanları görüyorum.  Yalnız, yardımsever, mutlu, sevinçli, kederli, kıskanç, bencil. 

Renk renk.