Onlar Dünyanın en mutlu iki insanıydı. Mutlulardı. Çok yakın bir zamanda nicedir hayalini kurdukları düğünlerini yapıp mutlu mesut yaşayacaklardı. Olmadı. Adam, bir gece eve dönerken bir kendini bilmez tarafından önü kesildi. "Gökyüzünde milyonlarca yıldız vardı" diye başlayacaktı sonraları cümlesine. Hakkaten de öyleydi. Milyonlarca yıldız göğü aydınlatıyordu, adam karşısına çıkan o kendini bilmezle dövüştü ve bir suç işledi. İşlediği suç cinayetti.
Her şey altüst oldu. Adam ne kadar pişman olsa da bu onu demir parmaklıklara mahkum etti. Birbirini çok seven bu iki insan arasına duvarlar, tel örgüler girdi. Kadın her gece ağladı. Her gece göz yaşı döktü sevdalı olduğu adam için ama artık bir şeyler için çok geçti. Adamsa işlediği suçun pişmanlığı içerisindeydi. Sabahtan akşama kadar düşünüp durdu yıllar boyunca, kendini suçladı. O gece gökyüzünü aydınlatan yıldızlar saçlarına düştü, ağarttı. Kadın mütemadiyen yaptığı bir ziyaret sırasında adamın karşısına çıktı. Bu sevda bitmez demişti, kimse engel olamaz demişti, yaşayacaklardı, yaşatacaklardı sevdalarını öyle diyordu kadın ve adam bir zamanlar, ama:
"Git kendi hayatını yaşa artık, seni sevmiyorum, senden nefret ediyorum, git" dedi adam.
Adam bunları dediği zaman kadının yapacağı hiçbir şeyi yoktu. Gitmekten başka...
Adam kadının başka türlü gitmeyeceğini biliyordu. Onu çok seviyordu, onun da kendisini çok sevdiğini biliyordu ama onun bir ömür boyunca kendisini beklemesi ona her şeyden çok zor geliyordu.Onlar ayrı gezegenlerde yaşıyorlardı artık...Aralarındaki tel örgü bir sınırdı ve bu sınır iki ayrı gezegendeydi...
Kadın gitmeyecekti.
HAKAN ALTAY
(devamı gelecek)