Sahilde oturuyorum. Denizi izliyorum, uzaklardan gemiler geçiyor. Deniz masmavi. Yaşlı bir adam, muhtemelen torunu olacak, bir çocukla birlikte denizi izliyorlar. Arapça konuşuyorlar, onlar Suriyeli. Mersinde son zamanlarda nereye baksanız bir Suriyeli görmeniz mümkün. Onlara selam veriyorum. Çocuk gülümsüyor, adam ingilizce biliyor. Çocuğun olan bitenden haberi yok. Sadece gülümsüyor. Savaşın çirkinliklerinden, ölen insanlardan haberi yok. Adam yıllar sonra ülkesini bırakıp gitmiş. Anlatıyor:
"We came from Syria. Sadly, I've lost many people from my family. We had to escape from war. Sea is amazing, my grandson loves it much. We sit here, watch sea for hous" diyor
Ve sonra Türkçe "Ben çok özlüyorum Suriye" diyor. Elbette özleyecek.
Aynı soruyu kendime soruyorum, belki farkında değiliz ama şöyle bir uzaklaşsak, hani o giden gemilere biz de binsek, biz de bal gibi özleriz. İçli köftesini, sokaklarını, denizini, belki bu ülkede küfür etmeyi bile özleriz.Her şeyini özleriz.
Bir çocuk gülümsemesi saklayabilir o özlemleri; bir savaşı sana bir çocuk gülümsemesi unutturabilir.