21 Eylül 2012 Cuma

Devrim Arabaları, Bir Zamanlar Anadolu'da ve Türkiye

Bu yazı Ömür Özdemir'e ithaf edilmiştir.

Devrim Arabaları filmini izleyeli yıllar oldu. Zaman geçtikçe bu filmi daha iyi anladığımı düşünüyorum. Yaşadığım olaylar, çevremde gözlemlediğim insanların yaşamış oldukları benim bu filmi daha iyi anlamamı sağlıyor.

Filmi izlemeyenlerin yazımı anlamaları için biraz özet geçeyim: Bir grup girişimci mühendis daha önce yapılamayan bir şeyi yapmak için yola çıkarlar. Yapmayı istedikleri şey bir arabadır. Hedeflerini gerçekleştirmek için canla başla çalışır, birçok engelle karşılaşırlar. Bu engeller bir süre sonra yapılmak istenilen çalışmayı etkiler. Araba yapılır ama çalışmaz.

Filmi ilk izlediğimde de bilinç altımdan anlamıştım aslında o araba neden çalışmadı. Bugün şöyle bir bakınca güzel ülkeme, bu ülkenin insanlarına, zamanında kendime çok defa sormuş olduğum o araba neden çalışmadı sorusunun cevabını daha iyi anlayabiliyorum.

İstemezler araba yapmanızı. Güzel şeyler yapmanızı asla istemezler. Neden istesinler ki, kıskanç insanlar çoktur bu coğrafya'da, sizi çekemeyen insanlar çok fazladır, sizin güzel şeyler yapmaya çalışmanız onları dürtüler adeta. Engeller çıkarırlar karşınıza, size kötü laf ederler, yaptığınız işi küçümserler.

Şimdi daha iyi anlıyorum neden yapılamadı o araba aslında. Neden çalışmadı, yapabilecek potansiyelleri olduğu hâlde mühendisler neden istedikleri şeyi gerçekleştiremedi.

Bu yazı salt bizim ülkemizde yetenekler var ama... tarzında bir yazı değil. Böyle bir amacım da yok zaten. Gerçekten merak ediyorum, bir Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da, Finlandiya'da, Estonya'da, ABD'de de böyle mi? Orada da insanlar böyle mi, yoksa bu duygu çiğköftemiz, fındıklı baklavamız, kol böreğimiz, Erzincan tulum peynirimiz gibi bize özgü bir şey mi?

Çok yakın akraba olan insanlar bile birbirini çekemiyor, kendisinden daha başarılı olmasını istemiyor, kıskanıyor. Bunu gördüğüm zaman şaşırıyorum. 

Bazen ben bile kendimden çok daha yeteneksiz olduğunu gözlemlediğim insanların hedeflediğim şeyleri gerçekleştiğinde onları biraz kıskandığımı düşünüyorum. Dürüst olmak gerekirse buna bazen engel olamıyorum. Hissettiğim duygunun ne kadar saçma olduğunun da farkındayım üstelik lakin bu duygu içimde bir yerlerde, hani bazen hasır altı edilen çöpler gibi duruyor.

Bu ülkede gerçekten güzel işler yapan insanlar var. Hani sorulur ya en basitinden "bir Twitter, facebook neden Türkiye'den çıkmıyor?" O araba neden çalışmadıysa bu markalar da bu yüzden de çıkmıyor işte bizden. Sorulan soruları, örnekleri çoğaltmamız pekala mümkün. Elbette bu büyük markaların çıkması büyük bir güç olan pazarlama teknikleri, dünya'ya egemen olan şirketlerin destekleri vs. bunun gibi birçok faktör vardır muhakkak. Lakin yetenek bakımından dünya'yı sallayacak olan donanım bu ülkenin insanlarında yok mu çok merak ediyorum. Gerek fikirsel açıdan, gerekse teknik anlamda farkına varılmamış binlerce yetenek vardır. Belki de bundandır, hani bize özgü olan, tam anlamıyla açıklayamadığım o gizemli  duygu bizi alıkoyuyordur, kolay çünkü engel olmak. Kötü laflar hazırlamak, küçük görmek. Eleştirmek, basitleştirmeye çalışmak. Zor olan ise desteklemek sanırım, bizden olanı desteklemek...

Belki de her şeyi Dünya'nın belki de görmüş geçmiş en iyi yönetmeni olan Nuri Bilge Ceylan'ın çektiği yeryüzünde çekilmiş en güzel film olan -abartmıyorum- Bir Zamanlar Anadolu'da filmindeki şu sahne özetliyor, lafı fazla uzatmaya gerek yok kanımca:





Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da, Finlandiya'da, Estonya'da, ABD'de de böyle mi düşer elmalar?