Otogarlar hüznün adresidir.
Şehirlerarası otobüs yolculuğumun durağıydı o
hüznün adresi benim. Kendi halimde “mola 20 dakikadır” uyarısına sadık kalmak için otobüsün dibinde
bekliyordum öylece. Yaktım bir sigara,
etrafa bakarken bizim otobüsün yanında duran komşu otobüsün arkasında bir
ağlama sesi duydum. Meraktan çatlamamak
için oraya doğru yürümeye başladım, bir çift konuşuyordu, volta atmaya başladım, sanki onları
dinlemiyormuşum gibi bir tavır takındım…
Kadın o kadar çok hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ki:
-
Bir daha birbirimizi asla görmeyecek miyiz
şimdi? diye sordu. Adam “erkek” olmanın kendisine verdiği ağırlıkla kadına sus
işareti yaptı. Etrafa baktı. Kadının sorusuna da hayır anlamında kafa salladı.
Kadın bunun üzerine daha çok gözyaşı dökmeye
başladı. Adam gergin bir hâl
içerisindeydi. Sürekli saatine bakıyor, kendisini ağlamamak için zor tutuyordu sanki.
Kadın: Bana gitme de, yalvarırım gitme de bana
yırtıp atayım şu bileti. Alayım bavulumu, kalırım, sonsuza dek yanında kalırım,
yeter ki gitme de! Bir inat uğruna…
Kadın sözünü tamamlayamadan.
Erkek: Sen gidecen ya, canımın yarısı da bu
otobüsle birlikte gidecek. Ama gitmek zorundasın işte. Sen de ben de biliyoruz
ki gitmek zorundasın. Git! dedi ve daha fazla dayanamadan gözünü silmeye
başladı.
Kadın bunun üzerine daha çok ağlamaya başladı.
Muavin, idam kararını veren bir yargıç gibi “Herkes otobüse, Kastamonu yolcusu kalmasın!” diye
bağırdığında birbirlerine öyle bir sarıldılar ki… Tüylerim diken diken oldu.
Gidip salak mısınız,madem seviyorsunuz, neden ayrılıyorsunuz? Diyecektim ama bu gücü bulamadım kendimde…
Çünkü biliyorum ki insan bazen gerçekten de
gitmek ya da gidene el sallamak zorundadır. Gözü yaşlı olsa da… Ne olursa olsun
bazen hayat bizi bir şeylere zorlar.
Adam el salladı. Otobüsün açısı kaybolana dek
baktılar birbirlerine son kez …Adam cebinden çıkardığı mendil ile gözünün
yaşını sildi. Şehrin kalabalığına karışmak üzere yürüdü. Kadın biletini
yırtamadı…
Gitti.